Ta eskiye git, çok önceye… Dünyada rüzgârlar esmeye başladığında ağaçlar yoktu değil mi? Yaprakların biçimine bak! Dalların saçılışına… Ağaçların rüzgârı bilerek oluştuğu anlaşılıyor.
Ormanda Ölüm Yokmuş resim yapmayı bırakmış Emin ile öyküler yazan ama bunları kendine saklayan Yasemin’in hikâyesi. Emin, âşık olduğu kadından ayrı düşmenin acısı içinde ormana sığınır. Geçmişle hesaplaştığı bu içsel yolculuğunda ona kendisi de aşk acısı çeken Yasemin eşlik eder. İkili, acılarını, rüyalarını, aşklarını uzun diyaloglar halinde paylaşırlar. Ağaçlar, bulutlar, rüzgâr ve yaprakların da konuk olmasıyla bu söyleşi alabildiğine derinleşip zenginleşecek, giderek varoluşsal bir sorgulamaya dönüşecektir.
Latife Tekin’in duru, dingin bir anlatım benimsediği Ormanda Ölüm Yokmuş doğa methiyesi olduğu kadar bir kültür eleştirisi olarak da okunmalı. Zira kent yaşamının insanda yol açtığı duygusal ve zihinsel sorunlar resmedilirken, doğayla uyum üzerine kurulu bir ilişki kurmanın kaçınılmazlığı da vur