Binbir Gece Mektupları’ndaki öyküler, tıpkı Binbir Gece Masalları’nda
olduğu gibi düşlerin, hayallerin, inanılır ile inanılmazın birbirine dolandığı, gerçeküstü bir uzama götürüyor okuru. Alabildiğine özgür bir anlatımla, yabancısı olduğumuz ama bir o kadar
da kendimize yakın bulduğumuz insanların iç dünyalarının kapılarını aralarken, kendi içimizde kilit altında tutulmuş duyguları, saplantıları, korkuları, fantezileri de özgür bırakıyor. İç içe
açılan hikâyeler, hepimizin hikâyesinin gerisinde başka hikâyeler
barındığını gösteriyor. Her hikâye kendi gerçeğini yaratıyor ve
biz o gerçeğin içinde, o hikâyeyi sahiplenerek yol alıyoruz. Murat Gülsoy, bizi hikâyelerin gerisindeki o sınırsız artalanda dolaştırırken, okuduğumuzun belki de bizim hikâyemiz olduğunu düşünüyoruz. Tıpkı Şehrazat’ın, ölümünü erteletebilmek için anlattığı Binbir Gece Masalları gibi Murat Gülsoy’un mektupları da
kim olduğunu bilmediği birine, ölüm korkusunu hafifletmek üzere her gece yazdığı mektuplar belki de. Öykül