Bir ölünün gülümseyişi gibiydi incecik yüzünde açılmaya çalışan şey. Bir taşlaşmanın ifadesiydi sanki. Geri dönülmezlik taşıyordu, bu nedenle çabuk söndü, ince yüz içine çekilerek donuklaştı. Sabit bakıyordu, gözleri mıh gibi suratıma çakılı. Kaçınacak bir şey yoktu. Ama yine de uçurum görmüş birinin edasını taşıyordu. Bu ne mi demek? Belki sonra açıklayabilirim.
Meryem’in Biricik Hayatı, dünyaya defalarca gelmiş ama hep aynı kaderi yaşamış kadınların hikâyesi. Meryem, Meriy En, Miriam ve onların varlığına kâğıt üzerinde şahit olan gazeteci Ela...
Hikâyesi yazılmayarak cezalandırılacak olan var mı aralarında?
“Romana asıl gücünü veren dil yapısı. Hayatı ve yazıyı edebiyatın imkânlarıyla sorgulayan Meryem’in Biricik Hayatı, parçalı kurgusuna rağmen, yakaladığı dille etkileyici ve güzel bir anlatı. (...) Sibel K. Türker’in, roman kahramanı yazar Ela’nın ve biz okuyucuların ortak tek bir anlamda buluşamayacağımız, herkesin kendi anlam dünyasından taşıyacağı yorumlarla bütünlenecek bir